FİKİRLE UYANIŞ
Bir Müslüman’ın en önemli hedeflerinden birisi de, İslam medeniyetinin içinde bulunduğu çağda yansıyor olmasıdır. Yani İslam’ı, çağa uydurmak değil, içerisinde bulunduğu çağın ona uymasına çalışmak. İşte bir Müslüman’ın ana hedeflerinden biri bu olmalıdır.
Evet, Müslüman daima çağın nabzını tutabilmeli. Ancak bu tutuş, tavizlere yol açabilecek bir tutuş şeklinde değil, ideal İslam ile aynı çağı yakalamak şeklinde olmalı. Sıra dağlar gibi yiğit omuzlarda yükselen, asırları kuşatan, yüce İslam medeniyetini dipdiri ayakta tutabilmek adına çağa boyun eğdirmek olmalı.
Geçmişteki yaşantıya hayran olmakla yetinmemeli. İslam büyüklerinin, geçmişte kazandığı zaferlerle, inşa ettiği eserlerle, imar ettiği şehirlerle övünmekten başka bir çabaya girişmeyen her Müslüman mirasyedidir. Oysa Müslümanlar çağının aynasında akislerini bulacak nice büyük eserler vermekle mükelleftir, mirasyedi olmakla değil. Evet, “Ecdat ne yapmış be!” deyip üzerine ekleme yapmayan mirasyedi değil de nedir?
Bir Müslüman mirasyedi olmamalı, geçmişteki İslam yaşantısına hayran olmakla yetinmemeli. O yaşantıyı kendi zamanına tatbik etmeyi bir görev bilmelidir.
Fiziki köleliği, fikri köleliği ve zihni sömürgeyi kabul etmemelidir. Zira Müslüman hürriyetsiz yaşayamaz. Gerek maddi gerek manevi esaretin, bir Müslüman’ın inancıyla bağdaşmadığı iyi bilinmelidir.
Tarih ve toplum kavramı, kültür ve medeniyet kavramlarıyla bitişiktir. Tarihini unutan bir toplumun, kültür ve medeniyeti erimeye başlar. Bu yüzden her Müslüman’ın kültür ve medeniyetine bağlılığı inancının ayrılmaz bir unsurudur. Bu bir salt bekçilik çabasından da öte bir hafıza, bir ayna olmak suretiyle gerçekleşmelidir. Zira, kültür ve medeniyeti yaşatmak bir müzecilik işlemi şeklinde değil, kültür ve medeniyetin çağ içinde doğurganlığını korumasını sağlamaya çalışmaktır. Eğer bir duraklama varsa, medeniyetini ilerleme yönünde kamçılamak için diriliş ateşini harlamaktır.
Medeniyetimiz bugün öyle büyük kahramanlar ister ki, gecesini de gündüzünü de, zamanın her türlü şatafatına aldırmadan davasına feda etmeye hazır olacak..
Öyle kahramanlar ki, dişini tırnağına takarak medeniyetinin, yüce uygarlığının, mukaddes sancağının yükselmesi için her türlü çürük fikirle savaşacak. Filhakika, savaş meydanlarında vatanı korumak için çarpışmakla, medeniyetimizi tahrip edenlerle fikir noktasında mücadele etmek birbirinden farksızdır.
Fikirde, sanatta, anlayışta, anlatışta, buluşta, ve hayatın her safhasında, dünyanın en büyük adamlarını yetiştirmeyi inancın bir bütünü bilmektir medeniyeti yaşatmak.
Maksat gösteriş ve gürültü değil, İslam toplumunu inşa etmektir.
Bunun içinde her alanda inşa edicileri yetiştirmek bir borç bilinmelidir. Evvela her birey, önce kendi öz talim ve terbiyesini sağlamalı, sonra nice terbiye edicileri yetiştirme görevine atılmalıdır. Medeniyeti fertler taşır. Dava eri medeniyetini yükseltecek fertleri yetiştirmek için cehdetmelidir.
Cihadı sadece cephede savaşmak olarak yorumlamak gibi dar ve sınırlı bir anlayışa bürünmemeli. Kültür ve medeniyet savaşını da bu savaşa dahil etmeliyiz. Çünkü, kültürünü ve medeniyetini kaybetmiş toplumların, toprakları da sömürülmeye müsait topraklar olacaktır.
Kültürsüz, mefkuresiz ve hedefsiz bir toplum, iki ayaklı cenazelerden oluşur. İnanç eri, düşmana karşı amansız bir kültür savaşanı vermeye mecburdur. Milletine ve nesline bir gaye ve hedef vermek için mücadele etmek zorundadır.
Cephede hesap soramadıkları toplumlara, kültür ve medeniyet tahribi suretinde hücum eden, hasis düşmana karşı destanlık bir mücadele vermek için diş bilemelidir.
Bu toprakları kanlarıyla sulayarak, beşer tarihindeki en yüksek medeniyet olan İslam medeniyetini tesis eden atalarımız asırlarca bunun mücadelesini vermiştir. Atalarımızın bıraktığı mirası gelecek çağlara en güzel şekilde devretmek. İşte bizim boynumuzun borcu.
Evet, bu mücadeleye bütün beşer şahit olacak. Düşmanlar tahrip ettikleri medeniyetin, onları nasıl kuşatacağını izlemekle yetinecekler. İnancından hız alarak şahlanan bir aksiyon hareketinin dalgaları arasında boğulup gidecekler. Toplum, verilecek amansız bir kültür savaşı neticesinde küllerinden aranıp yeniden uyanacaktır. Düşünceye ve düşünene, kırmızı şal görmüş İspanyol boğası gibi saldıran, yurdun içerisindeki düşmanlar, diriliş hareketi ile birlikte aslan görmüş hayvan sürüsü gibi kaçışacaktır. Uyanış vakti yakındır. Uyanış bir hatırlatışla başlayacaktır.
Fatih YILDIZ